18 Şubat 2016 Perşembe

Frederic Malle - Musc Ravegeur (2000)

" Parfümün ana teması her ne kadar adı -yıkıcı misk- olsa da misk değil, teması pek yok.."


Parfümde bir süre geçirdikten sonra, artık o parfümün nasıl bir "parfüm"  olduğundan, fark edilirliğinden, teninize ne kadar yakıştığından, aldığınız tepkilerden ziyade işin teknik yönüne çok daha fazla dikkat vermeye başlıyorsunuz. Daha doğrusu dikkatiniz ister istemez o yöne kayıyor. Yani, şu nota doğal mı, bu nota diğerini baskılamış mı, harman dengeli olmuş mu, güzel bir akış var mı, dinamik akıcı bir harman mı yoksa sıkıcı donuk sabit bir harman mı diye analiz ediyorsunuz. Bakın sıkıcı dedim, aslında durağan harman kötü demek değil, ama sizin "özel" parfüm arayışınızda kolayca sıkıcı hanesine geçebiliyor. Harmanın teknik özelliklerine, sentetiklik oranına o kadar çok odaklanıyorsunuz ki parfümün kendisi ikinci plana düşüyor. O parfümün 2010 yılı çıkan parfümler arasında başarılı bir sucul olması sizi pek ilgilendirmiyor, harmandaki limon notasının tazeliği önemli oluyor. Yani bir nevi yemek gurmeliğinden, aşçılığa kaymak gibi bir süreç yaşıyorsunuz istemdışı olarak. Bu aşamada hitap ettiğiniz kitle de değişmeye başlıyor haliyle, ve daha niş bir grubun ilgisini çekiyorsunuz. Bunun size dönüşü; "hiçbirşeyi beğenmeyen adam." :)

Bu kadar edebiyat patlamasından sonra, demekki parfüm kötü, birazdan yerden yere vuracak heralde dediğiniz duyar gibiyim. Merak etmeyin çok kötü bir durum yok.

Karşınızda Frederic Malle; yeni niş parfümevlerinden popüler olanlarından birisi. Dünyanın en şanslı adamlarından bir tanesi. Düşünün Christian Dior parfümlerinin kurucusu dedeniz olsun. İşte böyle ballı bir adam. Annesi de parfüm sektöründe çalışınca kendisi için de bu dünyaya girmek artık kaçınılmaz olmuş. Önceleri iyi parfümevlerinde çalışarak pişen Malle, para da gani olduğu için 2000 yılında dünyanın en tanınmış burunlarından dokuzunu bir araya topluyor. Padişah edesıyla "parfüm isterük, üç vakte kadar bana özgün parfümler yapın, para, malzeme dert değil" diyor. Bunlar da harıl harıl parfüm üretiyorlar. Beğenilen parfümler öncelikle özel butiklerinde sonra da tüm dünyada satışa başlanıyor. Alışılmışın dışında her parfümünü şişesinde onu yaratan burun kimse onun adı yazıyor ki bu parfümeri dünyasında bir ilk oluyor. 

Şanslı abimiz

Bizim parfümümüz olan Musc Ravageur'ü hazırlayan burun ise Maurice Roucel. Kendisi Rochas ve Lancome Hypnose gibi klasikleşmiş bazı parfümlerin yaratıcısı. Şimdi böyle bir şunuma karşılık beklentiler artıyor. Acaba diye dudaklarınızı yalamaya başlıyorsunuz. Peki bakalım nasıl; 2000 çıkışlı parfümümüz oryantal tipinde, gourmand yapılı.

Maurice Roucel

Musc Ravageur' un harmanı:

üstte: lavanta, bergamut, mandalina
ortada: tarçın, karanfil
altta: sandal ağacı, tonka fasulyesi, vanilya, öd ağacı, sedir, misk, kehribar

notalarından oluşuyor. Harman hakkında konuşursak, parfümün harmanı dolgun, kuvvetli bir harman. Kendini gösteriyor, çok bağıran, ben buradayım diyen bir yapıda olmasa da neredeyse hiç bir zaman geri planda kalmayan bir yapıda. Notaların doğallığına geldiğimizde malesef sıkıntılar var. Böyle bir niş parfümden beklenmeyecek seviyede sentetiklik içeriyor. Vanilya, karanfil ve tarçın notaları ciddi sentetik ve burun büken cinsten. Ama durun hemen soğumayın dahası var. Sentetikliğe rağmen çok yavaş da olsa akıcı bir harman ve bir süre sonra oturup güzelleşiyor. Notalar birbirlerine saygılı, "ben kokucam, hayır ben kokucam" diye didişmiyorlar. Harman hakkında nihai fikrim konusunda kararsızım bir yandan başlardaki sentetiklik düşündürüyor, diğer yandan oturduktan sonra ne kadar ustaca oranlandığı. İlk kullandığımda olacakmış da, olamamış demiştim, şimdi ise olmuş ama bir kaç kusurla diyorum. 


Kokuya gelelim. İlk açılış kuvvetli plastiksi süetsi bir kokuya eşlik eden çok kirli hayvansı misk şeklinde. O an miski koklayınca "oo işimiz var kimse sevmez bunu" dedim. Pek turunçgil de duyulmuyor. Fakat bu çok hayvansal, kirli misk kokusu çok kısa sürede sakinleşmeye başlıyor. Plastiksi sentetiklik de yok oluyor. Bu aşamada ana temada misk ve ona eşlik eden oldukça tatlı vanilya kokusu var, ve ne yazık ki yapay bir vanilya. Yaklaşık 1 saat geçtikten sonra parfüm oturmaya başlıyor. Bu süreçte baştaki sentetiklik ciddi anlamda azalmış ve neredeyse yok olmuş oluyor. Vanilyanın fazla tatlılığı gidiyor. Ortaya tarçın, karanfil ve lavanta çıkıyor ve miske arka plan oluşturuyorlar. Bu gelişmeler başta parfüm hakkında kafanızda oluşan negatif düşünceleri değiştirmeye başlıyor. Bu bahsettiğim misk, tarçın, vanilya ve lavanta karışımı özellikle gourmand sevenler için ortaya oldukça lezzetli bir koku çıkarıyor. İşte bu aşamada Maurice Roucel'in ustalığını nasıl konuşturmuş olduğunu, bu esansların oranlarını birbirine nasıl dengelemiş olduğunu algılıyorsuınuz ve parfüm daha bir niş gözükmeye başlıyor gözünüze. 


Tüm bu süreçlerde koku oldukça belirgin şekilde çevrenizi sarmalıyor. Bu ilk bir saat geçmeye başlarken misk kayboluyor yerine kehribar baskınlaşıyor. Çok az oranda öd'ü de duyabiliyorsunuz. Vanilyanın fazla tatlılığından sonra, daha ılımlı olan ikinci faz tatlılığı sandal, tonka ve kehribar sağlıyor. Bu üçüne lavanta, karanfil ve tarçin desteğini aynen miskteki gibi sürdürüyor. Bu tatlılık geçiş süreçlerinde burnunuza caron pour un homme, cacharel nemo, hypnose gibi parfümlerden esintiler geliyor. 

Parfümün ana teması her ne kadar adı -yıkıcı misk- olsa da misk değil, teması pek yok. Ama kokusu ise değişiyor; temelinde ise vanilya ve bunu lezzetlendiren diğer tatlımsı notalar diyebiliriz. Yani musc ravegeur; her daim belli olan vanilya, tarçın, lavanta ana karakterine önce miskle başlayan, sonra kehribarın reçinemsi sıcaklığıyla devam eden ılık ve yumuşak bir oryantal parfüm. Uçmadan öncekeki en son esintileri tek vanilya esansı şeklinde.


Özetle, bir niş için kötü başlayan, oturdukça kendine gelen ve kendini sevdiren ılık ve olgun bir ortantal. En iyi oryantal, en seksi gourmand, en iyi parfüm değil, fakat gidişatı ve oturuşuyla gerçekten başarılı bir parfüm. Keşke kullanılan bazı notalar daha kaliteli ve doğal olanlarından seçilseymiş o zaman yeri bambaşka olabilirdi. Hiç kaybolmayan, yüksekten başlayıp, az hissedilire düşen daimi sentetiklik nedeniyle üst sınıf bir parfüm olarak kabul etmem mümkün değil. Bir de kokusu çok orjinal, bulunmaz bir koku değil. Ama; birinci sınıf parfümler, sonra onların ardından gelen üst sınıf parfümler varsa, bu da onların ardından gelen gruba girecek, olmuş bir parfüm. 


Fark edilirliği oldukça yüksek. Hem çevreniz, hen kendiniz her an parfümü algılıyorsunuz bu da memnun eden önemli bir faktör. Kalıcılık ise başta umut verse ve çoğu yorumcu yüksek puan verse de, bende 4 saat kadar olarak ortalamaydı. Belki sizde farklı olabilir. Tatlı ve ılık bir oryantal olarak haliyle sonbahar ve kış kullanımına uygun. Günün her saati kullanılabilir ama akşam ve gece vakti daha yakışacağını düşünüyorum. Özel anlarda da hoş bir çekiciliği olacaktır. Yaş gurubu olarak hemen her yaşa gidebilecek bir ürün. Parfümde bir iki çıta atlamış hemen herkese önerebilirim ama analiz edebilecek kapasitede olmanız lazım yoksa tam anlamayıp burun bükebilirsiniz. Onun dışında oryantal ve gourmand sevenlere, tatlı parfüm meraklılarına özellikle denemelerini tavsiye ederim.Tek sorun fiyatını düşündüğümde kendisini o kalibrede bulamamam, sonuçta yarı fiyatına çok daha sofistike Manceralar alabiliyorsunuz.

4 yorum:

  1. Parfümün koku güzelliğini ve karakterini anlatan güzel bi yazı olmuş de adına yaraşır şekilde misk bi havası yok. Kokuyu bir iki defa denemiştim ancak aklımda kalan belitgin bi özelliği olmamıştı ama şimdi bu yazıyı okuduktan sonra bi daha deneyesim geldi

    YanıtlaSil
  2. selamlar...incelenmesini istediginiz parfümleri belirtin dediğiniz için yazıyorum..mail yazamadım...o yuzden dilerseniz ricamdan sonra bu yorumumu silebilirsiniz..Benim ricam Narciso Rodriguez EDP olacak..Tesekkurler

    YanıtlaSil
  3. frederic malle'nin estee lauder'e satılmasından sonra tüm kolleksiyon elden geçti zaten.zaten misk teması pek hissedilmeyen kokuda başlangıçtaki o kirli misk efekti de kayboldu ne yazık ki.

    YanıtlaSil