20 Şubat 2016 Cumartesi

Hermes - Eau des Merveilles (2004)

"normal şartlarda burnunuzu teninize dayamadığınız durumlarda kokusunu almıyorsunuz.."


Bazı kadın takipçilerim hiç kadın parfümü incelemiyorsun diye çemkiriyorlardı bana, hem blogun erkek parfümü üzerine olduğu hem de bir erkek olarak kadın parfümlerinde yetkin olamayacağımı söylememe rağmen açıklamalarım pek yetmiyordu. Alın size kadın parfümü inceleme. Gerçi Eau des Merveilles her ne kadar bir kadın parfümü olarak sunulsada bence tam bir üniseks parfüm ki zaten bu yüzden incelemesini veriyorum. İncelemesini verdiğim bu parfüm 2004 çıkışlı odunsu oryantal olarak kategorize edilen (ki bence alakası yok ne koku ne harman içeriği olarak) modern bir parfüm. Parfüm hafif ve sucul yapılı bir parfüm. Odunsu yapısı baharata göre daha önde. Zaten adı da yaklaşık olarak "su harikalar diyarı" gibi bir manaya gelmekte. Hermes bu parfümü günışığında yıldızları gören bayanlara adıyormuş. Parfüm benim şimdiye kadar hermes'in denediğim en vasat parfümü. Parfüm siteleri bile şöyle paradoksal böyle konstrastlı diye gazellemişler kendisine ama, bana göre abartılmış parfüm. Biliyorum bam diye girdim ama, gerekçelerim var. Bu sefer sağlam geldim, okudukça göreceksiniz. Önce bir bakalım.

Eau des Merveilles' in harmanı:
üstte: portakal, limon, elemi
ortada:amber reçinesi(kehribar), menekşe, pembe biber, kara biber
altta: köknar, meşe yosunu, sedir, madagaskar kabe samanı
 
 
notalarından oluşuyor. Harman hafif bir harman gördüğünüz gibi. Ama bunun reele yansıması daha da sade, harmandaki notaların yarısı neredeyse duyulmuyor. Zaten son derece hafif, çok düşük konsatreli bir parfüm. Asla bir oryantal gibi düşünmeyin, acqua di gio gibi bir sucul düşünün ama çok daha zayıfı. Esans olarak oldukça fakir. En azından sentetiklik yok, notalar doğal kokuyorlar. Öyle notalar arası geçişlerden, birbirlerini ezmelerinden vs bahsetmeyeceğim çünkü ciddi anlamda zayıf bir harman. 
 
 
Kullandığım en silik harmanlı parfümlerden bir tanesi. Şimdi diyeceksiniz ki "e bu kadın parfümü, senin teninde öyle olmuştur, yoksa çok güzel koku." Hayır efendim, bu kadar kötü bulunca acaba sıkıntı bendemi diye görmek için 3 farklı bayan arkadaşıma da denettirip tenlerinde nasıl olduğuna baktım. Sonuç aynı, hepsinde harman son derece silik ve zayıftı. Normal şartlarda burnunuzu teninize dayamadığınız durumlarda kokusunu almıyorsunuz. Bazen çok nadir olarak kendini belli ediyor, ama gerçekten nadir. Özetle harmana otur sıfır diyorum.
 
Peki koku. Bari koku güzel olsun. Arkadaşlar kokunun özeti; Çok hafif portakallı limoni bir sucul kokuya eşlik eden yarı metalik karabiber. Yani şöyle özel, böyle süper, eşsiz vs diye tarif edilen bir koku bundan daha büyük bir hayalkırıklığı yaratamazdı herhalde. Kokunun sönüklüğü yetmiyormuş gibi, kokunun kendisi de son derece basit, tekdüze, amatörce ve sıkıcı. Buna benzeyen pazarda onlarca parfüm var. Benim tenimde yukarıdaki açılış oluyor. Portakal yok gibi çok hafif açılışta, menekşe de öyle. Amber %5 gibi meyvemsi bir amber. Meşe yosunu yok. Sedir, kabe samanı ve köknar amberle birleşip çok hafif taze odunsu bir koku veriyorlar ama o da toplam kokuya oranı %10-20'yi geçmiyor. Kalan hep aynı sulandırılmış portaklımsı limoni bir koku ve biberli odun. Yine sorun bende mi diye diğer 3 arkadaşımda baktığımda, üçünde de aynı şekilde açılış ve gidişat gördüm. Bir tanesinde açılışışta portakal daha çok belli oluyordu ama esansı o kadar düşük ki 1 dakikada gidiyor portakal.  Bir diğerinde orta harmandaki menekşe parfüm otururken hafiften belli oluyordu. Bir diğerinde benim çok sevdiğim elemi açılışta hafif meyvemsi tatlılık veriyordu. Ama o da portakal gibi silik. Dördümüzde de temel koku aynıydı. Limoni bir sucul odunsu.
 
 
Kokan koku kötü değil; çok hafif, yumuşak, ferah bir sucul odunsu koku, hepimiz hemfikir olduk. Sedir ve köknar kaliteli.  Kızların üçü de kokuyu beğendi ama yine üçü de son derece zayıf olduğunu, ve basit bir koku olduğunu da söyledi. Yani gördüğünüz üzere kendim dışındaki kişilerin düşüncesi de aynı oldu. Kokuyla ilgili temel eleştirim kötü olması değil fazla basit olması. Hele bahis konusu hermes ve onun çok övülen bir parfümü olunca. Harmanla birlikte koku da böyle basit ve sönük olunca e bende kendimde buna çok abartılmış bir parfüm deme hakkını görüyorum. Harmanı kuvvetli bile olsaymış bu basit kokuyla yine pek özel olamazmış. Köknar sedir kombinesi lezzetli bir uyum oluştursa da, ara gövdeler zayıf, açılış da sönük olunca çabuk sıkıyor. Bu harmanla daha çok çalışılabilirdi biber geriye alınıp odun biraz öne alınabilirdi. Çok hafif sandalağacı ile sağlamlaştırılabilirdi. Açılışa bergamut eklenerek parlaklığı arttırılabilirdi. Bir de turnçgiller daha yüksek esans oranında kullanılabilirdi. Orta harmana nergis ya da hanımeli notası da eklediniz mi alın size harika bir hafif kadın parfümü olurdu. Böyle çok basit kalmış. Bir de şunu fark ettim; parfüm oldukça ten seçen, anı anına uymayan bir parfüm. Günün farklı zamanları bile aynı tende ufak değişimler gösteriyor. O yüzden kör alışa asla uygun değil. Teninize uyup uymadığını görmeniz lazım.
 
Özetle; hermes'e hiç ama hiç yakışmayan çok basit, sıradan, vasat bir parfüm. Sevilecek bir yanı h,ç mi yok diye düşünüyorum, nisbeten doğal bir harman içermesi ve parfümünün tenine çok yakın kalmasını seven çok hafif, yok gibi olan parfümleri sevenler için olabilir belki. Hadi basit minimalist kokusu çekilir de, bu kadar silik harman kabul edilemez. Olmamış Hermes, olmamış. Parfümün kendisinden çok pazarlamasına uğraşılmış.


Fark edilirlik dediğim gibi çok kötü. Kalıcılık derseniz o da düşük benim tenimde 3-3,5 saat civarıydı ki bu kadar cılız esanslı bir parfümden fazlasını beklemezdim zaten, 3 saate bile şaşırdım açıkcası. Her yaş grubuna uygun. Tam uniseks yapılı olmasıyla hem kadınlar, hem erkekler tarafından sorunsuzca kullanılabilir. Hafifliğiyle 4 mevsim kullanılabilir. Günün her vakti olsa da ferah karakteriyle günün erken saatlerinde daha iyi olabilir. Paranızı ziyan etmemenizi tavsiye ettiğim parfümlerden. Sedir köknar kombinesini çok seviyorsanız bunu iyi kombinelemiş bir parfüm olarak düşünebilirsiniz diyeceğim ama fiyatını düşününce kokusunun zayılfığını gördüğünüzde bana kızmayın.

18 Şubat 2016 Perşembe

Frederic Malle - Musc Ravegeur (2000)

" Parfümün ana teması her ne kadar adı -yıkıcı misk- olsa da misk değil, teması pek yok.."


Parfümde bir süre geçirdikten sonra, artık o parfümün nasıl bir "parfüm"  olduğundan, fark edilirliğinden, teninize ne kadar yakıştığından, aldığınız tepkilerden ziyade işin teknik yönüne çok daha fazla dikkat vermeye başlıyorsunuz. Daha doğrusu dikkatiniz ister istemez o yöne kayıyor. Yani, şu nota doğal mı, bu nota diğerini baskılamış mı, harman dengeli olmuş mu, güzel bir akış var mı, dinamik akıcı bir harman mı yoksa sıkıcı donuk sabit bir harman mı diye analiz ediyorsunuz. Bakın sıkıcı dedim, aslında durağan harman kötü demek değil, ama sizin "özel" parfüm arayışınızda kolayca sıkıcı hanesine geçebiliyor. Harmanın teknik özelliklerine, sentetiklik oranına o kadar çok odaklanıyorsunuz ki parfümün kendisi ikinci plana düşüyor. O parfümün 2010 yılı çıkan parfümler arasında başarılı bir sucul olması sizi pek ilgilendirmiyor, harmandaki limon notasının tazeliği önemli oluyor. Yani bir nevi yemek gurmeliğinden, aşçılığa kaymak gibi bir süreç yaşıyorsunuz istemdışı olarak. Bu aşamada hitap ettiğiniz kitle de değişmeye başlıyor haliyle, ve daha niş bir grubun ilgisini çekiyorsunuz. Bunun size dönüşü; "hiçbirşeyi beğenmeyen adam." :)

Bu kadar edebiyat patlamasından sonra, demekki parfüm kötü, birazdan yerden yere vuracak heralde dediğiniz duyar gibiyim. Merak etmeyin çok kötü bir durum yok.

Karşınızda Frederic Malle; yeni niş parfümevlerinden popüler olanlarından birisi. Dünyanın en şanslı adamlarından bir tanesi. Düşünün Christian Dior parfümlerinin kurucusu dedeniz olsun. İşte böyle ballı bir adam. Annesi de parfüm sektöründe çalışınca kendisi için de bu dünyaya girmek artık kaçınılmaz olmuş. Önceleri iyi parfümevlerinde çalışarak pişen Malle, para da gani olduğu için 2000 yılında dünyanın en tanınmış burunlarından dokuzunu bir araya topluyor. Padişah edesıyla "parfüm isterük, üç vakte kadar bana özgün parfümler yapın, para, malzeme dert değil" diyor. Bunlar da harıl harıl parfüm üretiyorlar. Beğenilen parfümler öncelikle özel butiklerinde sonra da tüm dünyada satışa başlanıyor. Alışılmışın dışında her parfümünü şişesinde onu yaratan burun kimse onun adı yazıyor ki bu parfümeri dünyasında bir ilk oluyor. 

Şanslı abimiz

Bizim parfümümüz olan Musc Ravageur'ü hazırlayan burun ise Maurice Roucel. Kendisi Rochas ve Lancome Hypnose gibi klasikleşmiş bazı parfümlerin yaratıcısı. Şimdi böyle bir şunuma karşılık beklentiler artıyor. Acaba diye dudaklarınızı yalamaya başlıyorsunuz. Peki bakalım nasıl; 2000 çıkışlı parfümümüz oryantal tipinde, gourmand yapılı.

Maurice Roucel

Musc Ravageur' un harmanı:

üstte: lavanta, bergamut, mandalina
ortada: tarçın, karanfil
altta: sandal ağacı, tonka fasulyesi, vanilya, öd ağacı, sedir, misk, kehribar

notalarından oluşuyor. Harman hakkında konuşursak, parfümün harmanı dolgun, kuvvetli bir harman. Kendini gösteriyor, çok bağıran, ben buradayım diyen bir yapıda olmasa da neredeyse hiç bir zaman geri planda kalmayan bir yapıda. Notaların doğallığına geldiğimizde malesef sıkıntılar var. Böyle bir niş parfümden beklenmeyecek seviyede sentetiklik içeriyor. Vanilya, karanfil ve tarçın notaları ciddi sentetik ve burun büken cinsten. Ama durun hemen soğumayın dahası var. Sentetikliğe rağmen çok yavaş da olsa akıcı bir harman ve bir süre sonra oturup güzelleşiyor. Notalar birbirlerine saygılı, "ben kokucam, hayır ben kokucam" diye didişmiyorlar. Harman hakkında nihai fikrim konusunda kararsızım bir yandan başlardaki sentetiklik düşündürüyor, diğer yandan oturduktan sonra ne kadar ustaca oranlandığı. İlk kullandığımda olacakmış da, olamamış demiştim, şimdi ise olmuş ama bir kaç kusurla diyorum. 


Kokuya gelelim. İlk açılış kuvvetli plastiksi süetsi bir kokuya eşlik eden çok kirli hayvansı misk şeklinde. O an miski koklayınca "oo işimiz var kimse sevmez bunu" dedim. Pek turunçgil de duyulmuyor. Fakat bu çok hayvansal, kirli misk kokusu çok kısa sürede sakinleşmeye başlıyor. Plastiksi sentetiklik de yok oluyor. Bu aşamada ana temada misk ve ona eşlik eden oldukça tatlı vanilya kokusu var, ve ne yazık ki yapay bir vanilya. Yaklaşık 1 saat geçtikten sonra parfüm oturmaya başlıyor. Bu süreçte baştaki sentetiklik ciddi anlamda azalmış ve neredeyse yok olmuş oluyor. Vanilyanın fazla tatlılığı gidiyor. Ortaya tarçın, karanfil ve lavanta çıkıyor ve miske arka plan oluşturuyorlar. Bu gelişmeler başta parfüm hakkında kafanızda oluşan negatif düşünceleri değiştirmeye başlıyor. Bu bahsettiğim misk, tarçın, vanilya ve lavanta karışımı özellikle gourmand sevenler için ortaya oldukça lezzetli bir koku çıkarıyor. İşte bu aşamada Maurice Roucel'in ustalığını nasıl konuşturmuş olduğunu, bu esansların oranlarını birbirine nasıl dengelemiş olduğunu algılıyorsuınuz ve parfüm daha bir niş gözükmeye başlıyor gözünüze. 


Tüm bu süreçlerde koku oldukça belirgin şekilde çevrenizi sarmalıyor. Bu ilk bir saat geçmeye başlarken misk kayboluyor yerine kehribar baskınlaşıyor. Çok az oranda öd'ü de duyabiliyorsunuz. Vanilyanın fazla tatlılığından sonra, daha ılımlı olan ikinci faz tatlılığı sandal, tonka ve kehribar sağlıyor. Bu üçüne lavanta, karanfil ve tarçin desteğini aynen miskteki gibi sürdürüyor. Bu tatlılık geçiş süreçlerinde burnunuza caron pour un homme, cacharel nemo, hypnose gibi parfümlerden esintiler geliyor. 

Parfümün ana teması her ne kadar adı -yıkıcı misk- olsa da misk değil, teması pek yok. Ama kokusu ise değişiyor; temelinde ise vanilya ve bunu lezzetlendiren diğer tatlımsı notalar diyebiliriz. Yani musc ravegeur; her daim belli olan vanilya, tarçın, lavanta ana karakterine önce miskle başlayan, sonra kehribarın reçinemsi sıcaklığıyla devam eden ılık ve yumuşak bir oryantal parfüm. Uçmadan öncekeki en son esintileri tek vanilya esansı şeklinde.


Özetle, bir niş için kötü başlayan, oturdukça kendine gelen ve kendini sevdiren ılık ve olgun bir ortantal. En iyi oryantal, en seksi gourmand, en iyi parfüm değil, fakat gidişatı ve oturuşuyla gerçekten başarılı bir parfüm. Keşke kullanılan bazı notalar daha kaliteli ve doğal olanlarından seçilseymiş o zaman yeri bambaşka olabilirdi. Hiç kaybolmayan, yüksekten başlayıp, az hissedilire düşen daimi sentetiklik nedeniyle üst sınıf bir parfüm olarak kabul etmem mümkün değil. Bir de kokusu çok orjinal, bulunmaz bir koku değil. Ama; birinci sınıf parfümler, sonra onların ardından gelen üst sınıf parfümler varsa, bu da onların ardından gelen gruba girecek, olmuş bir parfüm. 


Fark edilirliği oldukça yüksek. Hem çevreniz, hen kendiniz her an parfümü algılıyorsunuz bu da memnun eden önemli bir faktör. Kalıcılık ise başta umut verse ve çoğu yorumcu yüksek puan verse de, bende 4 saat kadar olarak ortalamaydı. Belki sizde farklı olabilir. Tatlı ve ılık bir oryantal olarak haliyle sonbahar ve kış kullanımına uygun. Günün her saati kullanılabilir ama akşam ve gece vakti daha yakışacağını düşünüyorum. Özel anlarda da hoş bir çekiciliği olacaktır. Yaş gurubu olarak hemen her yaşa gidebilecek bir ürün. Parfümde bir iki çıta atlamış hemen herkese önerebilirim ama analiz edebilecek kapasitede olmanız lazım yoksa tam anlamayıp burun bükebilirsiniz. Onun dışında oryantal ve gourmand sevenlere, tatlı parfüm meraklılarına özellikle denemelerini tavsiye ederim.Tek sorun fiyatını düşündüğümde kendisini o kalibrede bulamamam, sonuçta yarı fiyatına çok daha sofistike Manceralar alabiliyorsunuz.

17 Şubat 2016 Çarşamba

Salvador Dali - Salvador for Men (1992)

 "hem koku olarak, hem de parfümün karakteristiği olarak bir kaç faz yaşıyor.."


Salvador Dali kendine has, herkesce bilinmeyen bir parfüm markasıyken yaklaşık 2010 gibilerde atağa geçerek hem kadınlar, hem de erkekler için pek çok yeni model üretmeye başladı. Bunlar her ne kadar öyle çok öne sıyrılan,  öne çıkabilen parfümler olmasalar da marka hala 2000ler öncesi çıkarttığı bazı kaliteli parfümlerle konuya meraklı kişiler için yerini korumayı başarıyor. 87 çıkışlı Dali parfümünden sonra yine eski üretim olan bu parfüm konusunda da oldukça heyecanlıydım. Sonuçta 2000ler öncesi bir parfüm olarak iyi çıkması yüksek ihtimaldi. Bakalım nasıl, görelim. 92 çıkışlı ve artık üretilmeyen parfümümüz, aromatik fujer tarzında. 

Salvador for Men'in harmanı:

üstte: aldehitler, pelin otu, kişniş, frenk kimyonu, yeşil notalar, tarhun, karabiber, bergamut
ortada: karanfil, tarçın, yasemin, gül
altta: deri, tonka fasulyesi, kehribar, silhat, misk, meşe yosunu, vanilya, sedir

notalarından oluşuyor. Aslında parfüm lavanta ve sardunya içermeyerek tam kalıp bir fujer olarak kendini göstermiyor, zaman zaman aromatik yeşil'e de kaçmakla beraber yine de alttaki meşe yosunu hakimliği sağlayarak ben bir fujer'im dedirtiyor. Her ne kadar aldehitler daha eskilere dayanan bir teknoloji olsa da, 92 çıkışlı bir parfümde  görmek şaşırtmıyor değil. Harman için diyebileceklerim oldukça geçişken dinamik bir harman olduğu. Hem koku olarak, hem de parfümün karakteristiği olarak bir kaç faz yaşıyor. Doğallığa gelirsek ne yazık ki bu konuda biraz üzüldüm. Parfümün başlarında bir süre aldehitlerin sentetik kokusunu alıyorsunuz ve yorucu bir sentetiklik bu. Neyse ki bu çok uzun sürmüyor. Yine de böyle eski ve klasik yapılı bir parfümde beklenmedik bir durum. Klasik demişken parfümümüz oldukça maskülen yapılı klasik bir erkek parfümü. Detaylarına girmeden harmanda diğer üzüldüğüm nokta son derece sönük bir harmana sahip olması. Çok içine kapalı, tene çok yakın kalan, kendini gösteremeyen bir harman, elimdeki örneğin eski olması bunda bir nebze oluşturacaktır elbet ama, çok daha eski kullandığım bazı parfümlerin hala güçlü ve gövdeli olabildiklerini düşünürsem, sıkıntı parfümün kendisinde bence. Bunu dışında harmandaki diğer notalar doğal, çok kaliteli değil ama birbirleriyle uyumlular. 
 
fotoğraf: Victor Wong
 
Şimdi eğlenceli kısım olan kokuya gelelim. Koku bir bütün olarak aromatik fujer dedim. Ancak ilk açılış daha ziyade şipremsi, dolgun ve berrak bir bergamut asiditesiyle açılıyor. Hemen ardından yeşil notalar vuruyor. Tarhun, kimyon gibi notaları da duyunca hah tam bir klasik diyorsunuz. Bergamutlu açılış 1-2 dakika sürmüyor bile ve bergamuttan sonra yeşil notalar ve baharatlar daha ön plana çıkıyor. Koku olarak loewe pour homme gibi başlayıp, sonrasında daha yeşil aromatik yapılı olan loewe esencia' ya dönüşüyor. Yalnız bu sadece koku benzerliği anlamında. Kokusunun genel kalitesi iki parfüme de yaklaşamıyor. Açılışı biraz boss spirit'i de anımsatmadı değil. 
 
Açılışta bergamutun hemen arkasında malesef bahsettiğim aldehitlerin rahatsız edici sentetikliğini alıyorsunuz. Bu aşamada yeşil notalar, tarhun, kimyon, pelin otu ve meşe yosunu baskın notalar. Yarım saat geçtikten sonra üst notalar hafifliyor, onlara vanilya notası karışıyor. Birlikte güzel bir uyum oluşturuyorlar. Yani yeşil bir fujer'e hafif vanilya. Bu ne çok özel, ne çok klas bir vanilya notası, sıradan. Bu aşamada da meşe yosunu notası tüm parfümün arka planında aynen kokmaya devam ediyor. Benim tenimde orta notalar hiç yok gibiydi, parfümün eskiliğinden zayıflamış da olabilirler tabi. Alt notalardan ise vanilya, silhat, azıcık amber ve meşe yosununu alıyorsunuz. Bende ne deri, ne misk, ne sedir duyuluyordu. Silhat ise kendini çok yaramaz bir şekilde hem açılışta, hem ara sıra ufak rüzgar hareketlerinde belli ediyor, ama çok zayıf, keşke daha kuvvetli olsaymış güzel bir silhat çünkü. Bu parfümde en dolgun nota yeşil notalar, baharatlar ve onlara her daim arka plan oluşturan meşe yosunu. Meşe yosunu notasını seviyorsanız seveceğiniz bir parfüm çünkü doğal bir esans kullanılmış. 
 
 
Özetle, şu sentetik bir iki notayı çıkarsak aslında koku karakteri olarak loewe esencia'ya benzeyen güzel bir yeşil aromatik fujer yaratmışlar, fakat ne yazık ki bunu ortalama kalite esanslarla ve cimrilikle yapmışlar. Ortaya çıkan ürün koku olarak güzel olsa da ne dönemi maskülen parfümlerinin kalitesinde, ne de onların dolgunluğunda. Bir koku çok sönükse ve pek hissedilmiyorsa, güzel kokması neye yarar değil mi? 

Fark edilirliği çok düşük. Kalıcılığı da yine aynı şekilde, hele ki dönemi ve tarzı için düşük. Benim tenimde 3 saat sonrası neredeyse tamamen uçtu sadece çok hafif bir vanilya esamesi kalmıştı ki, vanilyanın en kuvvetli esasnlardan biri olduğunu zaten biliyoruz. İdeal yaş grubu 30 ve üzeri diyebilirim. Ama altı da kullanabilir, çok ağır, geri kafa bir parfüm değil. 4 mevsim, günün her saati kullanılabilir. Peki ben bunu öneriyor muyum? Benim gibi maskülen parfümler hastası bile olsanız hayır, çünkü yakın koku karakterinde çok daha başarılı bir çok alternatifi var. Bu sönük yapısıyla aramaya değer görmüyorum. 

Bu arada, son zamanlarda internet aleminde irili, ufaklı yeni pek çok parfüm inceleme sitesi, blogu görüyorum. Bu, ülkenin parfüm kültürü olarak sevinidirici olsa da, neredeyse tümünde benim kalıplaştırdığım inceleme tarzının kullanılmış olması, hatta bazı kalıp kelimelerimin bile birebir araklandığını görmem üzmüyor değil. En azından bu inceleme yapan kişiler başkalarını taklit etmekten ziyade, yeni bir şeyler ortaya koymayı denemeli, farklı olmalı ve başta kendilerine saygılı olmalılar düşüncesindeyim.